Diyabet (Şeker Hastalığı) Nedir?
Yediğimiz besinlerin özellikle karbonhidrat içeren besinlerin çoğu vücutta enerji için kullanılmak üzere glukoza dönüştürülür. Midenin arka yüzeyinde yerleşik bir organ olan pankreas, kaslarımızın ve diğer dokuların kandan glukozu alıp enerji olarak kullanmalarını sağlayan "insülin" adı verilen bir hormon üretir.
Besinlerle kana geçen glukoz, insülin hormonu aracılığı ile hücrelere girer. Hücreler glukozu yakıt olarak kullanır . Eğer glukoz miktarı vücudun yakıt ihtiyacından fazla ise karaçiğerde (şeker deposu=glikojen), yağ dokusunda depolanır.
Şeker Hastalığı olmayan bir birey kan şekeri düzeyi açlık halinde 120 mg/dl, tokluk halinde (yemeğe başladıktan iki saat sonra) 140 mg/dl’nin üstüne çıkmaz. Açlıkta veya toklukta ölçülen kan şekeri düzeyinin bu değerlerin üstünde olması diyabetin varlığını gösterir.
Şeker hastalığı, insülin eksikliği ya da insülin etkisindeki kusurlar nedeniyle organizmanın karbonhidrat, yağ ve proteinlerden yeterince yararlanamadığı, sürekli tıbbi bakım gerektiren, kronik, geniş spektrumlu bir metabolizma bozukluğudur. Tüm karbonhidratlı yiyecekler kandaki glikoza bölünür.
İnsülin, glikozun hücrelere girmesine yardımcı olur. İnsülin üretememek veya etkili şekilde kullanmamak, kanda yükselmiş glikoz seviyelerine (hiperglisemi olarak bilinir) yol açar. Uzun vadede yüksek glikoz seviyeleri vücutta hasara ve çeşitli organ ve dokularda yetersizliklere neden olur.
Şeker Hastalığı Türleri ve Belirtileri
Dört klinik tipte sınıflandırılan diyabet hastalığının en sık görülen türleri Tip1, Tip2 ve Gestasyonel yani gebelik diyabetidir. Dördüncü tür ise, diğer sebeplere bağlı (ilaç kullanımına, hormonal bozukluklara vb.) bağlı olarak görülebilir.
Tip1 diyabette mutlak insülin eksikliğidir ve her yaşta gelişebileceği gibi genellikle çocuklarda ve ergenlerde görülmektedir. Tip1 Diyabette vücut çok az insülin üretir ya da hiç üretmez. Beta-hücre rezervi yüzde 80-90 oranında azaldığı zaman klinik diyabet semptomları ortaya çıkar.
Hiperglisemiye ilişkin ağız kuruluğu, çok su içme, açlık hissi, çok idrar çıkma, kilo kaybı ve yorgunluk gibi semptom ve bulgular aniden ortaya çıkar. Hastalar sıklıkla zayıf ya da normal kilodadır. Genellikle 30 yaşından önce başlar. Mutlaka kan şekeri seviyesini kontrol altında tutmak için insülin enjeksiyonuna ihtiyaç duyulur.
Yetişkinlerde daha yaygın olarak görülen Tip2 Diyabet ise, tüm diyabet vakalarının yaklaşık yüzde 90'ını oluşturur. Toplumda daha sık görülen diyabet formu tip 2 diyabettir ve insülinin yeterince etki gösterememesi (insülin direnci ve insülin sekresyonunda azalma) sonucu ortaya çıkar. Vücut ürettiği insülini iyi kullanamaz.
Genellikle insülin direnci tip 2 diyabetin öncesinden başlayarak uzun yıllar tabloya hakim olmakta, insülin sekresyonunda ciddi azalma ise şeker hastalığının ileri dönemlerinde veya araya giren hastalıklar sırasında ön plana geçmektedir. Çoğunlukla 30 yaş sonrası ortaya çıkar, ancak obezite artışının sonucu olarak özellikle son 10-15 yılda çocukluk veya adolesan çağlarında ortaya çıkan Tip2 Diyabet vakaları artmaya başlamıştır.
Hastalık genellikle sinsi başlangıçlıdır. Pek çok hastada başlangıçta hiçbir semptom yoktur. Bazı hastalar ise bulanık görme, el ve ayaklarda uyuşma ve karıncalanma, ayak ağrıları, tekrarlayan mantar infeksiyonları veya yara iyileşmesinde gecikme nedeniyle başvurabilir.
Tedavisindeki en önemli nokta ise düzenli beslenme ve spor yani sağlıklı yaşamdır. Aynı zamanda hastalarda kan şekeri seviyesini kontrol altında tutmak için ilaç ve/veya insülin kullanması gerekebilir.
Gestasyonel DM gebelik sırasında ortaya çıkan ve genellikle doğumla birlikte düzelen diyabet formudur. Gebeliğe bağlı insülin direnci ve genetik yatkınlık nedeniyle ortaya çıkar.
Tanı ve Tedavi Yöntemleri
Şeker hastalığı tanısı dört yöntemden herhangi birisi ile konulabilir. Çok ağır şeker hastalığı semptomlarının bulunmadığı durumlar dışında, tanının daha sonraki bir gün, tercihen aynı (veya farklı bir) yöntemle doğrulanması gerekir.
8 saatlik açlık sonrası bakılan plazma glikoz değerinin 126 mg/dl ve üstünde olması, 75 gr ile yapılan oral glikoz tolerans testinde 2 saat plazma glikoz değerinin 200 mg/dl ve üstünde olması, şeker hastalığı semptomları olan bireylerde rastgele bakılan plazma glikoz değerinin 200 mg/dl ve üstünde olması, standartize metodlar ile bakılan HBA1C değerinin yüzde 6,5 ve üstünde olması durumunda diyabet tanısını konulur.
Şeker hastalarında kan şekerinin olabildiğince normale yakın seviyelerde tutulması göz, sinir ve böbrek hasarları, kalp krizi ve inme gibi sorunlarla karşılaşma riskini azaltmaktadır. Sağlıklı beslenme ve uygun egzersiz programının uygulanması, şeker hastalığının vazgeçilmez tedavi unsurlarıdır. Yaşam tarzı değişikliği ile kan şekeri kontrol altına alınamayan veya başlangıçta kan şeker değeri çok yüksek olan Tip2 Diyabetli hastalara ağızdan alınan ilaçlar ve/veya insülin tedavisi başlamak gerekebilir.
Her hastanın tedavisi bireyseldir. Hastalar sağlık sorunlarının önemine göre tek bir ilaç kullanabildikleri gibi; iki, üç veya daha fazla çeşit ilaç kullanabilirler. Tip1 şeker hastalığı ömür boyu insülin kullanılmasını gerektirir. Gestasyonel diyabette ise diyet ve egzersiz programı ile glisemik kontrolün sağlanamadığı vakalarda insülin tedavisi başlanmalıdır.